E-ihracat, Türk markaları için Amerika pazarına açılmanın en hızlı ve sürdürülebilir yollarından biri haline geldi. Ancak bu büyüme fırsatının arkasında, çoğu girişimcinin gözden kaçırdığı bir detay yatıyor: ABD gümrük süreçlerinin profesyonelce yönetilmesi.
Amerika Birleşik Devletleri, ithalat konusunda dünyanın en sıkı regülasyon sistemlerinden birine sahiptir. Dolayısıyla e-ihracat yapan işletmeler için “doğru beyan”, “ürün sınıflandırması” ve “gümrük uyumluluğu” kavramları yalnızca yasal zorunluluk değil, aynı zamanda marka güvenilirliğini doğrudan etkileyen faktörlerdir.
Özellikle HS Code (Harmonized System Code) belirleme süreci, ürünün gümrükte hangi vergi oranına tabi olacağını ve ne kadar hızlı geçeceğini belirler. Yanlış kodlama ya da eksik beyan, ürünlerin gümrükte beklemesine, cezai yaptırımlara veya alıcının siparişini iptal etmesine yol açabilir. Bu nedenle, her ürün kategorisi için profesyonel bir gümrük müşaviriyle çalışmak, süreçleri hızlandırmanın ve riskleri minimize etmenin en etkili yoludur.
Bir diğer kritik nokta ise FDA, FCC veya CPSIA gibi ABD kurumlarının ürün güvenliği standartlarıdır. Kozmetik, gıda takviyesi, elektronik veya çocuk ürünleri gibi kategorilerde, sadece ticari fatura ve kargo etiketi yeterli değildir. Uygunluk belgeleri ve sertifikalar olmadan gümrükten geçmek neredeyse imkânsızdır. E-ihracat sürecinde dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da INCOTERMS seçimidir. Özellikle “Delivered Duty Paid (DDP)” modeli, Amerikan müşterilere fiyat dahil tüm maliyetleri yansıtarak güven sağlar, ancak satıcının gümrük ve vergi süreçlerini üstlenmesi anlamına gelir. Bu nedenle maliyet hesaplamaları yapılmadan bu modele geçilmemelidir.
Sonuç olarak, ABD’ye e-ihracat yapmak yalnızca dijital pazarlama veya ürün kalitesiyle değil, gümrük yönetimi, doğru beyan ve mevzuat uyumu ile mümkündür. Bu alanlara yatırım yapan markalar, yalnızca hızlı teslimat sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Amerikan pazarında uzun vadeli güven inşa eder.

